Nisan 08, 2010

Ağlamak İstiyorum ...

Evet. Ağlamak istiyorum. Daha önce 'Sevgili Sevgilim' başlıklı yazımda ondan birazcık bahsetmiştim. Çok çalışan, sağlığına fazlaca dikkat etmeyen, azcık huysuz ama tatlı mı tatlı sevgilimden. Hafta içi yoğun çalışma temposuna rağmen iki üç saatte bir arayıp karnım tok mu, dersim var mı, mutlu muyum diye beni yoklayan sevgilimle altı gündür günde sadece bir defa ve ortalama iki dakika telefonla görüşebiliyoruz. Çünkü tamı tamına altı gün önce sevgilim Tayland'a gitti.
Aslında bu açık açık bir iş seyahati. Yani keyfi olarak seçilmemiş bir programa dahil oldu sevgilim ama yine de taa oralara gitmek zorunda kalmasından nefret ettim. Neden olacak Tayland işte ! Daha ne olsun !
Açıklayayım...
Coğrafya derslerini kravatını bile kıpırdatmadan anlatma yeteneğine sahip bir coğrafyacımız vardı lisede. Kulakları çınlasın konusunda uzmandı hocamız. Ama derin eğitsel eksiklikleri vardı bence. Her neyse. Bu sebeple özellikle ülkeler coğrafyasında berbat bir bilgi dağarcığım var. Sevgilim bana iş seyahati için Tayland'a gideceğini söylediğinde, gözümde Tayland'ın dünya haritasındaki yerini bile canlandıramadım. Aradan baya bir zaman geçti. Gündelik koşuşturmacalar, benim sınavlarım kurslarım derken bu gezi işini unuttum gitti. Ancak geçen hafta gelip de sevgilim ben iki gün sonra yola çıkıyorum deyince içimde bir panik yeli esmeye başladı ve soluğu nette aldım. Tayland-Bangkok-Pattaya üçgeninde bir seyahat programı olduğunu öğrenince, biraz araştırma yapmamın iyi olacağını düşündüm ve ilk işim bu ülkenin dünya haritasındaki yerini bulmak oldu.
Aman tanrım !
Bir de baktım çok uzak. Zaten yolculuk yaklaşık on saat sürüyormuş. Üstelik aktarma olmadan direkt İstanbul'dan gerçekleşti uçuşu. Ülkeyi tam olarak haritada bulduktan sonra, kafamda genel bir profil çizebilmek amacıyla foto galerilerine girdim. Muhteşem deniz, masmavi sahiller, uçsuz bucaksız kumsallar gerçekten çok çekici görünüyordu. Ancak ilerleyen sayfalar benim için pek de iç açıcı olmadı. Zaten yirmi dört saat uyumayan şehir tanımlaması kafamda bazı şeyler oluşturmuştu ama fotoğraflar tam olarak aydınlattı beni.
Sokaklar, satıcılarla dolu sokaklar, bizim sosyete pazarlarını andıran cıvıl cıvıl rengarenk sokaklar yarı çıplak kadınlarla doluydu. Yani tüm fotoğraflarda seyyar fahişeler kaynıyordu vesselam. Ahh dedim içimden. Bu da ne böyleee ;( Son derece unhygienic görüntüler vardı ve ben bu durumdan epey rahatsız oldum. Bunun yanı sıra tüm ülke Tai masajıyla ün salmış onu öğrendim. Bizim yere uzanan insanın üstüne çıkıp sırtını katır kutur ezerek yaptığımız ilkel masajın daha sağlıklı ve de teknik figürlerle bezenmiş halini gördüm Tai masajında. Gitmeden önce yaptığım tek şey sevgilime özellikle hijyenik bir ortamda bu masajdan yaptırması, temiz olmayan hiçbir şeyi yememesi ve ilişkimizin sınırlarını zorlamadan ve benim tepemin tasını attırmadan güzel güzel eğlenmesini tembihlemek oldu.[ Baya tutucu ve geleneksel bir yapıda olduğumu söylemiş miydim daha önce ? :D ] Neyse ki çok uzaklara gitmesine rağmen iletişimimizi kaybetmedik. Wirofon sağolsun pek yardımcı oldu bu konuda. Oradan aldıkları telefon hattı da işe yaramadı değil. İki ülke arasındaki zaman farkı yaklaşık beş saat olunca, ya gecenin ya da sabahın bir kör saatine denk geldi konuşmalarımız, orası da ayrı mevzu tabi ki :P
Şükürler olsun ki şu anda dönüyor. Yaklaşık sekiz saattir uçakta. Gelince bana gördüğü Mercan adasını, fillerin ve timsahların şovlarını, orada yaz mevsimi olduğu için denize girip şortla gezdiğini ve daha bir çok şeyi ballandıra ballandıra anlatacağından eminim. Bu gezi hikayesi gündemimizi epey bir meşgul edeceğe benziyor. Olsun varsın. Yeter ki gelsin de ben de bu terkedilmiş köpek yavrusu duygularımdan sıyrılıp, rüyalarıma kadar giren çekik gözlü mini mini kadınlardan ve parıl parıl parlayan som altın buda heykellerinden kurtulayım biran önce :P
BİTTİ ...